Bişkek (Golden Bridge News Muhittin Gümüş) Milletin egemenliğini kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimi olarak adlandırılan “Cumhuriyet” rejiminin değişik örnekleri vardır. Demokratik cumhuriyet, teokratik cumhuriyet, sosyalist halk cumhuriyeti, komünist halk cumhuriyeti vb. değişik cumhuriyet adını taşıyan ülkeler de vardır. Evrensel demokratik kurallara sahip, hukuk devletlerinin bu adı taşıması daha anlamlıdır. Cumhuriyetle demokrasi aynı anlamda değildir. Demokrasi yalnızca seçimli bir yönetimi yeterli görmez. Demokratik ülkeler aynı zamanda her vatandaşının kanun karşısında eşit haklar sağlar, yargıda adil davranır, evrensel insan haklarına değer verir ve millet iradesine saygı duyar ve bunları anayasasıyla güvence altına alır. Demokratik cumhuriyet rejimini benimsemiş ve özümsemiş ülkelerde devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne halel getirmeyen, şiddete yönlendirmeyen her türlü fikri beyan etme özgürlüğü vardır. İnsan hak ve özgürlüklerinin layıkıyla sağlanabildiği ülkelerde demokratik kültür bilincinin oluşmasıyla bilimde, sanatta, edebiyatta ve bütün alanlarda üretken ve verimli sonuçlar elde edilir ve bu durum ülkenin gelişmesine büyük katkı sağlar.
1299’da kurulan ve varlığını 624 yıl devam ettiren büyük cihan devleti olan Osmanlı Devletinin Birinci Dünya Savaşından sonra yıkılması sonucunda kahraman Türk milletinin büyük azmi ve fedakârlıklarıyla yeniden kurulan ülkenin adı Gazi Mustafa Kemal’in teklifiyle TBMM tarafından 29 Ekim 1923’te ilan edilen ülkenin adı fiilen Türkiye Cumhuriyeti olmuştur. Cumhuriyet rejiminin kendi kurallarını temellendirmesi, toplumun yeni rejimin esaslarına uyum sağlaması, eğitim, kültür, sanat ve ekonomi alanlarındaki yenilikler ve değişikliklerin belli bir düzene oturtulması kolay olmamıştır. 1923’ten 1946’ya kadar tek partili Cumhuriyet yönetimi çok partili parlamenter sisteme geçmiştir. 1946 seçimleri demokratik kurallar çerçevesinde geçmemiş, açık oylama gizli tasnif yöntemiyle halk iradesini hiçe sayan, yönetim erkini halk iradesine dayalı olarak seçilenlere bırakmak istemeyen oligarşik yapının davranışları hâlâ unutulmamaktadır. Bu durum pek fazla devam etmemiş ve 14 Mayıs 1950 seçimleri çok partili hayata geçişin ve “Yeter söz milletindir!” anlayışının iktidara geldiği bir dönemin de miladı olmuştur. Millet, oy verdiği insanlar tarafından yönetildiğini ve bunun karşılığında yapılan her icraatın millet için yapıldığını, gelecek nesillerin daha iyi bir Türkiye’de yaşaması için gayret edildiğini hissettiği dönemlerde Türkiye’de kalkınma hızlanmıştır. Kimi zaman da bu ülkeyi halk iradesiyle seçilenlerin yönetemediği iddiasıyla güya “yönetemeyen demokrasi” kavramı üretilerek darbe yapanları da Türk milleti unutmuyor. Darbeleri de her nedense cumhuriyeti koruma ve kollama görevi (!) bahanesiyle özellikle de sözde “Atatürkçülük” kisvesi altında yaptıklarını, bunu emperyal güçlerin güdümünde yapanların son örneğini 15 Temmuz 2016’da gördük. Büyük Türk milleti ilk defa Türkiye Cumhuriyetini, demokrasiyi, millet iradesini temsil eden TBMM’yi, daha önemlisi de geleceğini darbeci hainlere karşı gelerek korumuştur.
Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, büyük devlet adamı Gazi Mustafa Kemal Atatürk Gençliğe Hitabesinin ilk cümlesinde Türk gençliğine söylediği “Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet, muhafaza ve müdafaa etmektir.” sözünün gereğini yüksek derecede vatansever, milliyetperver ve fedakâr Türk insanı damarlarındaki asil kandaki kudretiyle yerine getirmiştir. Demokratik, laik, sosyal adalete dayalı, demokratik hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyetinin ebediyen yaşaması için millet iradesinin üstünde başka bir irade ve güç olamayacağını anlamak ve kavramak yetmez. Onun muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkması için durmadan çalışmak, alın teri ve akıl teri dökmek gerekir.
24 Haziran 2018’de parlamenter sistemin yerine Başkanlık sistemine geçişle daha hızlı, daha pragmatik ve daha uyumlu bir icra sistemi kurulmuştur. Beyhude usul ve yetki tartışmalarıyla, seçilmişlerle atanmışların kavgasıyla vakit kaybetmeye tahammülü olmayan Türkiye tercihini yine millet iradesiyle, Cumhur İttifakıyla gerçekleştirmiştir. Ülkeyi yönetmede sorumlularla durumdan vazife çıkaranların ayırt edilmesi ancak güçlü demokrasi anlayışıyla ve ilkelerini modern çağın gereklerine uyumlu hale getiren demokrasi kültürüyle mümkündür.
Binlerce yıllık köklü geçmişe ve tarihe sahip Türk milletinin sahip olduğu bağımsız Türkiye Cumhuriyetinin 95. yılında potansiyel gücünü, uluslararası alanda kazandığı etkili siyasetini, dik duruşunu kıskananlara, hazmedemeyenlere ve hatta düşmanca tavır içinde çelme takmaya çalışanlara rağmen gelişerek, güçlenerek, ilerleyerek hedeflerine ulaşacak iradeye sahibiz. Tarih yaptığı kadar tarih yazan bir millet olmalıyız. Bundan sonra ise tarihe yön ve anlam veren bir millet olacağımız inanç ve azminin varlığına güveniyorum. Türk dünyasının birlik beraberliğinin önemli ve müessir bir unsur olduğunu hep dikkate almamız gerektiği inancını taşıyarak elbet bir gün dünyada adaleti sağlayan, dostlarına güven veren Türkiye’yi göreceğiz.
Türk milletinin istiklali için savaşıp şehit olanlara, savaşa katılıp gazi dönenlere, Türkiye Cumhuriyetini kuranlara, Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarına, aziz Türk milletinin gelişmesi ve ilerlemesi için alın teri, göz nuru dökenlere minnettarız. 95. yılımız kutlu olsun. Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti!