BİŞKEK, 22 Haziran 2018 /Kabar/. GBNews'in TASAM'dan drlemiş olduğu habere göre, Türk Asya Stratejik Araştırmalar Merkezi (TASAM) tarafından 26 Nisan 2018’de İstanbul’da Boğaziçi Hilton Oteli’nde; iktisat teorisindeki gelişmeleri tartışmak, dünya ve Türkiye İktisadı analizini farklı bakış açılarıyla değerlendirmek üzere TASAM Başkanı Süleyman Şensoy, TASAM Başkan Danışmanı Prof. Dr. Sedat AYBAR (İstanbul Aydın Üniversitesi), Prof. Dr. Aysu İNSEL (İstanbul Aydın Üniversitesi), Prof. Dr. Erhan ASLANOĞLU (Piri Reis Üniversitesi), Prof. Dr. Seyfettin GÜRSEL (Bahçeşehir Üniversitesi), Prof. Dr. Asaf Savaş AKAT (Bilgi Üniversitesi) başta olmak üzere Türk iktisatçılarının katılımı ile yemekli toplantı şeklinde düzenlenen İstanbul İktisat Konuşmaları serisinin ilkinin Sonuç Raporu aşağıdadır:
Bugüne kadar genel kabul gören ana akım iktisadi (Ortadoks - Neoklasik İktisat Öğretisi) modellerinin yetersizliği, değişen şartlarla birlikte daha çok su yüzüne çıkmıştır. Verilen sözlerin yerine getirilememesiyle birlikte krizler karşısında çözüm üretmekte yetersiz kaldıklarından bu modellerin uygulanabilirlikleri sorgulanmaya başlanmıştır. Dolayısıyla, yakın zamanlarda yaşanan iktisadi bunalım karşısında ana akım modellere karşı alternatif arayışları ortaya çıkmıştır. Ancak bu arayışlar da alternatif bir model ya da modeller üretmekte yetersiz kalmışlardır. Asıl sorunun her derde deva ve her duruma uygun genel bir model arayışından kaynaklandığı anlaşılmış, çözümün ise “o” ülkeye uygun “özgün model” aramakta yattığı (Heterodoks İktisat) anlayışı yaygınlık kazanmıştır. Bu bağlamda, bir küresel ayrışma döneminden geçildiğini söylemek yanlış olmayacaktır. Dünyanın ve toplumsal ilişkilerin değişmekte olduğu, yakın gelecekte de çok farklılaşacağını muhakeme etmek yanıltıcı değildir. Bu durum, küresel değişimi sürdürecek ve bu değişimin belirleyicisi olacak iktisadi aktörlerin de iyi tanınmasını, etraflıca değerlendirilmesini bizlere dayatmaktadır.
Bugüne kadar ekonomik dinamiklerin incelenmesi, Batı merkezli yaklaşımlar çerçevesinde yapılmaktayken küreselleşme ve onun etrafındaki olumlu - olumsuz gelişmeler bize farklı analiz birimlerini ve referans noktalarını kullanmayı dayatmaktadır. İktisadi değerlendirmelerin artık farklı tarih ve dinamiklere sahip olan, tek tek ülkeleri birbirine eş ve benzer ekonomiler şeklinde ele alarak yapılamayacağı da ortaya çıkmıştır. Çin ve Hindistan’ın büyüyen ekonomileri yaygın ön kabulü değiştiren en önemli faktördür. Çin, Brezilya, Rusya, Hindistan gibi ülkelerin küresel üretim - tüketim zincirlerine katılımları, Batı ile teknolojik farklılıkları istatistiki bir boyut olarak kalacak ancak niteliksel farkları giderek yakınsayacaktır. İç pazarı güçlü olan bu ekonomiler, bir yandan kendi toplumsal gerçeklikleri, gelenekleri, talebin belirleyicisi olarak tüketim eğilimleri ve beğenilerini, yaşanan gelişmelere uyumlulaştırırken bir yandan da bu nitelikler üzerinden başta Kıta Avrupası olmak üzere küresel pazarla rekabetlerini şiddetlendireceklerdir. Bugünden, en azından bu yönde bir çekişme ve çıkar çatışmaları silsilesinin varlığını tespit etmek ve bunun önümüzdeki dönemde daha belirgin hale geleceğini vurgulamak, yerel iktisadi refleksleri yönlendirmek açısından önemlidir.
Çin ve Hindistan’ın hızlı iktisadi büyüme eğilimlerini yakalamaları bağlamında var olan standart reçetelerin nasıl uygulanacağı konusundaki güçlükleri de beraberinde getirdiği açıktır. Ancak, diğer yandan klasik genel geçer reçete formülleri ışığında Çin’in ve Hindistan’ın, örneğin bir İspanya’nın kişi başına düşen gelir düzeyini yakalaması düşünülemez. Buna ilave olarak, yukarıda vurgulandığı gibi bu reçeteler krizler karşısında çözüm üretmede yetersiz de kalmaktadır.
Ana akım iktisadın bu tıkanıklığı, iktisadi meselelere bakışın tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini göstermektedir. İktisadi sorunlar, parçalardan oluşan bir yaklaşımla ele alınırken bu yaklaşımın kapasitesinin ve sınırlarının nerede yakalanabileceği ve analize hangi aşamada katılacağı göz ardı edilmektedir. Bu noktada iktisadi yaklaşımda parçaların biçimsel ile nedensel ilişkilerini içine alan analitik yaklaşımların aranması, bir çözüm önerisi olarak, ekonomi politiğin bütüncül (Holistik) yönteminin kullanılması ve konulara bütünsel yaklaşım çerçevesinde yaklaşılması önem kazanmaktadır.
Buna ek olarak, kurumsal farklılıkların ve tarihsel tecrübelerin ekonomi politikaları üretme noktasındaki gerekliliği de açıktır. Dünya, küresel bir ayrışma dönemi içerisindeyken ekonomik krizler karşısında standart reçetelerin yetersiz kaldığı yerde “kurumları tanımak ve tarihin bize verdiği tecrübelerden faydalanabilmek”, değişimlere uygun politikaları üretmek için her zaman göz önünde bulundurulması gereken etkenlerdir.
Golden Bridge News