Kırgız Ulusal Haber Ajansı “Kabar”, Kırgız halkının gurur duyduğu dünyaca ünlü yazarı Cengiz Aytmatov’un doğumunun 90.yılı vesilesiyle Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi Yabancı Diller Yüksekokulu Müdür Yardımcısı, Öğretim Görevlisi Muhittin GÜMÜŞ ile röportaj yaptı.
- Muhittin Bey, siz Cengiz Aytmatov ile görüşmüşsünüzdür, birlikte fotoğrafınızı görmüştüm sosyal medyada. Sanırım yüz yüze de görüşüp konuşmuşsunuzdur. Onu önceden yakından tanımazsanız bile, eserlerini okuyup, onun hakkında bilginiz sahibiydiniz. Size şunu sormak istiyorum; ilk yüz yüze görüştüğünüzde merhum Cengiz Aytmatov nasıl bir tesir bıraktı?
- "Sevgili Ayperi. Bana bu röportaj imkanı verdiğiniz için teşekkür ederim. Sorularına elimden geldiği kadar cevap vereceğim.
Merhum Cengiz Aytmatov’u ilk kez lise öğrencisiyken edebiyat öğretmenim Muammer Turhan’dan duymuştum. “Cemile” ve “Selvi Boylum Al Yazmalım” adlı eserlerini okurken yazardan çok romanlarındaki sade ve hakiki aşkı yansıtması dikkatimi çekmişti.“Selvi Boylum Al Yazmalım” adlı eserini sinemalarda film olarak seyrettik. Delikanlılık ve gençlik yıllarımdaki etkilenmeyle sonraki yıllardaki etkilenme arasında hiç fark olmadı. Yıllar yılları kovaladı ve SSCB yıkıldı, Kırgızistan bağımsız oldu ve Aytmatov da Türkiye’ye sık sık gelmeye başladı. Doğumunun 70. yılında Ankara’daki bir kültürel etkinlikte gördüğümde çok heyecanlandım. Elini sıkıp tokalaştığımda ondaki bütün güzel enerjinin vücudumu titrettiğini hissettim. Aslında ilk yakından yüz yüze görüşmemiz Bişkek’te gerçekleşti. Kırgızistan Türkiye Manas Üniversitesine sık sık gelirdi. Bizlerle ve özellikle öğrencilerle sohbet etmeyi severdi. O sohbetlerden birinde kendisiyle ilgili olan 1977 yılında geçen bir olayı anlatmak istediğimi söylediğimde kendisi hayretle bakarak “ Senin 1977 yılında benimle ilgili nasıl bir hatıran olabilir ki, merak ettim, anlat bakalım” dedi. Ben de ‘bir televizyon programından duyduklarımı anlatacağım’ deyince “Tamam şimdi anladım.” diyerek sözü bana verdi. Anlattığım olay şuydu: Ünlü sinema yönetmeni Atıf Yılmaz Batıbeki, “Selvi Boylum Al Yazmalım” adlı eseri okur ve çok etkilenir. Bu romanı senaryo haline getirip filmini çekmem lazım, fakat Cengiz Aytmatov’a nasıl ulaşacağım da telif hakkını ödeyerek izin alacağım, diye düşünür. SSCB ile Türkiye arasında o yıllarda demir perde vardı. SSCB’nin Ankara Büyükelçiliğine gider ve Aytmatov’la nasıl irtibat kuracağını sorar ama elçilik elemanları yardımcı olmaz. Bunun üzerine Atıf Yılmaz, Ankara Yenişehir postanesine giderek telgraf yazar. Telgrafta “ Sayın Cengiz Aytmatov! Selvi Boylum Al Yazmalım adlı romanınızı okudum ve çok etkilendim. Bu romanı senaryo hâline getirip filmini çekmek istiyorum. Telif hakkınızı ödemek ve izninizi almak istiyorum.” Telgrafta mesajı gönderen Atıf Yılmaz’ın adı ve adresi yazılıdır. Mesajın alıcısı olarak da “Cengiz Aytmatov, Sovyetler Birliği” diye yazar. Telgraf memuru “Hani alıcı adresi?” diye sorar. Âtıf Bey de “ Bilmiyorum adresi ama siz böyle gönderin gider.” der. Aradan 15-20 gün geçtikten sonra Aytmatov’dan cevap gelir. “Sayın Atıf Yılmaz, filminizi çekiniz. Telif hakkı istemiyorum. Başarılar dilerim. Selamlar…” diye yazmaktadır. Bu haberden sonra Türk sinemasında büyük bir aşk filmi çekilmiş oldu. Biz de ‘Cengiz Aytmatov’u böylece öğrendik.’ diye anlattım. Rahmetli Aytmatov, bu hatırayı duyduğunda çok duygulandı ve gülerek mutlu olduğunu hissettirdi ve “Bu gibi durumların tarihin derinliklerinde küçük de olsa tarihe renk katacak olaylar olabileceğini her zaman anlayamayız. İşin sırrı ayrıntılarda saklı olabilir.” diyerek değerlendirdi.
Belki 20-30 defa aynı ortamda bulunma şerefine nail olduğum halde rahmetli Aytmatov’la tek fotoğrafım sizin facebookta gördüğünüz o fotoğraftır. Manas Üniversitesindeki 2006 yılındaki bir sohbetinden sonra yorgun ve bitap düşmüştü. Arabanın yanına yaklaşıp vedalaşırken “herkesin fotoğrafını çektin ama sen kendini çektirmedin.” deyince o fotoğrafı çektirdim. Aytmatov’un onlarca fotoğrafını çektim ama bir de ben çektireyim diye içimden geçerken son anda ‘onu başkaları gibi rahatsız etmeyeyim, nasıl olsa inşallah daha çok görürüm’ düşüncesiyle yan yana fotoğrafımız pek fazla değildir, sadece bir tane…
"Cengiz Aytmatov'la birlikte... 2007'de Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesini ziyaretinde..."
- En çok sevdiğiniz eseri hangisidir? Sizi nasıl etkiledi, eserdeki hangi karakteri daha çok sevmiştiniz?
Aslında bu soruya klasik cevap vermek isterim. Onun bütün eserlerini sevdim. İlk okuduğum zamanlar 16 yaşındaydım. Filmini ise daha erken yaşlarda seyrettim. “Kızıl Coluk Calcalım (Selvi Boylum Al Yazmalım)” eseri hep ilk göz ağrımdır. Zaman geçtikçe romanlarının bana tesiri aynı olsa da empatik yaklaşımla düşündükçe değişik karakterler var. Dişi Kurdun Rüyaları, ilahi kudretin varlığı ve insanın sorumluluğunu sürekli dile getirir. Bu romanda, aşk, kader, din, kaçakçılık, alın yazısı, merhamet, özgürlük, anne sevgisi, açgözlülük, ölüm acısı, doğru yolu gösterme, iyi niyet, kötülük, tabiatın tahribi, yalakalık, dostluk, rejim gibi konu ve temalara önemli ölçüde yer verilmiştir. Ayrıca bu eserde, Sovyet rejiminin baskısı da anlatılır. Bununla birlikte, Dişi Kurdun Rüyaları, kirletilen, bozulan tabiata bir haykırışın romanıdır. Akbar ve Taşçaynar adlı kurtların hayat hikâyeleri, tabiatı tahrip eden, hayvanları acımasızca katleden insanlığın trajedisini anlatır. Romanın başından sonuna kadar iyi-kötü savaşı dikkatlere sunulur. Bu savaşın bedelini Abdias, Akbar ve Kence hayatlarıyla öderler. Abdias’ın, insanlığı uyarmak için yaptığı çabalar sonuçsuz kalır ve insanın içindeki kötülük, iyilik duygusuna galip gelir… Ben hiç kendime rol biçmedim. Beğendiğim ve karakterime uygun çok kahraman var.
Esasenromanları yeniden okudukça kendi kültürel birikim ve tecrübelerimiz neticesinde daha farklı fikirler elde ediyoruz. Aytmatov’un romanlarının tesiri aynı şekilde devam etse de elde ettiğimiz bilgiler ve dünya görüşümüze daha çok katkı sağladığını daha iyi anlıyoruz. Yıllar sonra yeniden okuduğum romanları ilk ez okuyormuş gibi bir psikolojiye de sahip oluyoruz.
- Türk halkları Aytmatov'a ne kadar değer veriyor, bu konuda sizin düşünceleriniz?
Türk dünyasının en büyük yazarı cengiz Aytmatov en çok Türkiye’de biliniyor ve okunuyor. Bunu bilerek söylüyorum. Bugün nüfusu 80 milyonu geçen Türkiye’de 18 milyon öğrenci var. 50 milyon insanımız 35 yaşın altında. Bu genç nüfus Avrupa’nın da en çok genç nüfusuna sahip Türkiye’de birlikte 1970’li yıllardan itibaren Aytmatov’u tanımayan yoktur. Eserlerini Türk Millî Eğitim Bakanlığının her öğrenciye zorunlu olarak okuttuğu 100 Temel Edebi eser arasında “Cemile” ve “Gün Olur Asra Bedel” adlı iki eseri 99. ve 100. sırada yer alıyor. Her yıl Üniversitelerde ve edebiyat toplulukları tarafından Aytmatov günleri düzenleniyor. Parklara, caddelere ve kültür merkezlerine Cengiz Aytmatov’un adı veriliyor. Azerbaycan ve Kazakistan’da Aytmatov’la ilgili etkinlikleri çok az da olsa duyuyoruz ama Türk dünyasının diğer ülke ve topluluklarda maalesef büyük yazarımızla ilgili etkinlikleri pek duymadık. Öncelikle Aytmatov’un eserlerini başka dilde değil kendi dillerinde okusalar daha tesirli olur. Bütün eserlerinin çevirisi yapıldı Türkiye’de. Hatta en son yazdığı “Dağlar Devrilirken”adlı eseri Kırgızcadan da önce Türkiye Türkçesine çevirisi yapıldı ve yayımlandı.
Aytmatov’la ilgili hemen bir örnek vereyim. Meselâ, Samsun'da Samsun Büyükşehir Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Daire Başkanlığı'nın maddi desteği ve Ondokuz Mayıs Üniversitesi ile Kırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi'nin katkılarıyla Cengiz Aytmatov Samsun'da Çalıştayı düzenleniyor. Üniversitemizden Prof.Dr. Layli Ükübayeva, Prof.Dr. Mehmet Aydın’ın destek ve çalışmalarını burada belirtmeliyim. Çalıştay'da Cengiz Aytmatov'la ilgili bir belgesel, bir film, bir konser ve komuz dinletisi de olacak. Bu etkinlikte gösterilecek “Benim Sözümü Benim Canım Diye Bil” adlı belgesel filmi meslektaşım Kaliya Kulaliyeva ile birlikte Türkçeye çevirdik. O belgeselde Aytmatov diyor ki, “Çocukluk döneminden çıkarken ana dilin güzelliğini anladım. Ana dilimin değerini anladıktan sonra düşüncelerimi, duygularımı kendini öz dilimde ifade etmenin hazzını yaşıyorum. Atalarımızın bize miras olarak bıraktığı dille eser yazmak estetik duygularımı canlandırıyor. O esnada hep halkın, tabiatın, yurdun (vatanın) ne olduğunu hissediyorum. Yazarken işte böyle bir duygu hâsıl oluyor. Her insanın bir yurdu (vatanı) vardır. Vatan, doğup büyüdüğümüz yerdir. Bizim atalarımız bu topraklarda yaşamıştır. Bu topraklarda hayatın acı ve tatlı günlerini yaşarız biz. İşte buralarda bizim kaderimiz kör düğüme döndü…. O günler yeni devrin başlangıcından önceki son günler idi.” diyor. Aslında vefatından sonra en çok etkilendiğim sözler bunlar oldu.
Türk dünyasının büyük yazarı Cengiz Aytmatov’u tanımak, konuşmak, gözlerine, yüzüne bakmak, attığı imzanın mürekkebini koklamak çok tarifsiz haz verdi bana; ancak genç neslimize diyorum ki, Aytmatov’u okuyup iyi anlarsanız; görüp tanışmış kadar mutluluk duyarsınız. Doğumunun 90.yılında saygıyla anıyorum. Kardeş Kırgız halkının içinden çıkan büyük yazarla biz Türk milleti olarak hep gurur duyduk. Büyük yazar Cengiz Aytmatov, "Dünyada en zor şey; insan olmaktır. Ondan daha zoru ise her gün insan kalabilmektir." diyor. Her gün insan kalabilenler, millî kimliğinin bilincindedir. Allah mekânını cennet eylesin. Ruhu şad olsun.
Kabar Ajansına teşekkür ederim. Özellikle Türkçe yayınlara yer vermesi sebebiyle çok sayıda Türk okuyucu ve takipçisi var. Yayın hayatında başarılar dilerim."
- Sayın Muhittin Bey, Kabar ajansına yaptığınız rerörtaj için teşekkür eder ve size sağlık, mutluluk ve başarılar dileriz.
Ayperi Bekmırzayeva